16.1.06

Kritik, Defne Koryurek usulunde

placesetting2
Bir tek Semsa Denizsel'i ve Beyti Guler'i esirgeyecegim. Asagidaki link yemege nasil yaklasmamak gerektiginin mukemmel ornekleriyle dolu kanaatimce. Her yil kimin, neye gore siraladigi mechul, "en onemli yuz mekan" ve "en basarili on kitap" listelerini golgede birakacak turde bir calisma olmus, sanirim, gazetecilik acisindan da. Bir yemekci olaraksa beni cidden utandiran cumleler siralanmis sektorun adi gecen, onemli, soz bilir, dunya gormus sahsiyetlerinin agzindan; ki aralarinda bu satirlari yazarken kirk defa dusunmeme sebep olan, icimi titreten, sahiden cok sevdigim isimler de var. Bununla beraber, hafife almam kabil degil, henuz sekerini, tuzunu ve ununu duzene koyamamis bir ulkede, bu listelerin dolasmasini. Ve karar verdim ki, tartisilmasi gereken bir durus var burada. Neredeyse bir sinif tarif edilmis, yemek uzerinden. En temel olana atfedilen sifatlar uzerinden bir kast yaratilmis, sanki. Adria'dan, Mosimann'a, Pakistan mangosundan, Cin tarcinina.. bu kastin telaffuz edebilecegi kelimeler esliginde. Ama Denizsel ve Guler'i esirgiyorum tenkidimden. Onlar yemegin ham urun olarak var oldugu noktadan, islenip masaya konuldugu macerayi taniyan ve neticede goreceli bir damagin takdiriyle, hurmet gormesi sart nimet arasinda sekillenen bir zanaati idrak etmis ustalar olduklarindan. Ve bunu alcakgonullulukle ifade ettiklerinden. Uzatilan mikrofonu renkli anekdotlarin, kendini metheden cumlelerin ve muazzam sektor iliskilerinin imasiyla karsilamak yerine, meselenin temelini tarif ettikleri icin...

  • Damaklarda kalan tatlar, 15 Ocak 2006, Milliyet gazetesi, Pazar eki
  • 5 yorum:

    Tijen dedi ki...

    defne,
    linkteki yanitlari bir kez daha okudum da içim kalkti. kendimi milliyet gazetesi okuru bir isçi emeklisinin yerine koydum ve basimi kuma gömmek istedim. o an ben olmayayim, yok olayim, hatta bu dünyaya hiç gelmemis olayim. en kötüsü de belki '... mutlaka tadilmali' diye bir yabanci sefin yemeklerinin ya da türkiye'nin mutsuz çogunlugunun tadamayacagi seylerin siralanmasi... biz kimiz allahaskina? türkiye isviçre mi yahut ne bileyim teksas mi veya siz söyleyin neresi?
    tijen

    Adsız dedi ki...

    Defne Hanım,
    Pazar günkü yazıyı okurken, hangi ülkedeyiz, hangi havayı soluyoruz diye düşünmüştüm.Bugün de sizi okurken aynı fikirde olduğumuzu gördüm.Bize sunulan nimetlere herkesin hürmet etmesi dileğiyle...

    Sevgiler.

    Adsız dedi ki...

    Defne Hanım,
    abesleistigal blog'unu ilgiyle takip ediyorum. Milliyet'te yayınlanan bu yazıyı okuduğumda sizin yazarak ifade ettiğiniz düşünceler benim de aklımdan geçmişti. Galiba hiç ilerleyemeyeceğiz diye düşünürken, bu tür haberlerle "galiba" fikrimde siliniyor. Sınıflar arasındaki uçurumları açtıkca nefreti körüklediklerini bile bile hala bu tarzın sürmesinin faturasını hep birlikte ödeyeceğiz ne yazık ki...

    saygılar, tuğba

    Adsız dedi ki...

    Yorum çok yapmak istiyorum ama yazıyı yazan zatı tanıdığım için, yorumdan çok dedikodu olacaktır.

    Adsız dedi ki...

    ülkemiz tad ve çeşitlilik açısından elbette çok zengindir.Ama dünya deneyimlerini bizlerle paylaşlamayı ben garipsemiyorum.. Bir gün yolum paris'e düşerse elbette bir manava uğrayıp ,pakistan mangosu denemek isteyebilirm.belki param Adria da yemek yemeye yetmez ama Barcelona pazarına uğrayıp bir ızgara deniz çakısı arayabilirim.Bunu bilmenin zararı yok.Sanki ülkemizde her yer de yemek yiyebiliyormuyuz ?