
Bir tek Semsa Denizsel'i ve Beyti Guler'i esirgeyecegim. Asagidaki link yemege nasil yaklasmamak gerektiginin mukemmel ornekleriyle dolu kanaatimce. Her yil kimin, neye gore siraladigi mechul, "en onemli yuz mekan" ve "en basarili on kitap" listelerini golgede birakacak turde bir calisma olmus, sanirim, gazetecilik acisindan da. Bir yemekci olaraksa beni cidden utandiran cumleler siralanmis sektorun adi gecen, onemli, soz bilir, dunya gormus sahsiyetlerinin agzindan; ki aralarinda bu satirlari yazarken kirk defa dusunmeme sebep olan, icimi titreten, sahiden cok sevdigim isimler de var. Bununla beraber, hafife almam kabil degil, henuz sekerini, tuzunu ve ununu duzene koyamamis bir ulkede, bu listelerin dolasmasini. Ve karar verdim ki, tartisilmasi gereken bir durus var burada. Neredeyse bir sinif tarif edilmis, yemek uzerinden. En temel olana atfedilen sifatlar uzerinden bir kast yaratilmis, sanki. Adria'dan, Mosimann'a, Pakistan mangosundan, Cin tarcinina.. bu kastin telaffuz edebilecegi kelimeler esliginde. Ama Denizsel ve Guler'i esirgiyorum tenkidimden. Onlar yemegin ham urun olarak var oldugu noktadan, islenip masaya konuldugu macerayi taniyan ve neticede goreceli bir damagin takdiriyle, hurmet gormesi sart nimet arasinda sekillenen bir zanaati idrak etmis ustalar olduklarindan. Ve bunu alcakgonullulukle ifade ettiklerinden. Uzatilan mikrofonu renkli anekdotlarin, kendini metheden cumlelerin ve muazzam sektor iliskilerinin imasiyla karsilamak yerine, meselenin temelini tarif ettikleri icin...